Bizi atalarımızdan ayıran en büyük özellik saflık galiba. Naiflik desem belki daha iyi anlaşılacak. Yapılan yardımın gösterilmemesi, bir elin verdiğini diğer elin bile görmemesi, dolapların içine konulup yemek verildiğinde kimin aldığını görmemek…
Bunların hepsi gönülden yapılırken, gösterilmemeye özen gösterilmesi ve kadar büyük bir erdemmiş meğer. Eskiden bu erdem normal ve olması gereken olarak karşılanırken, olmaması şaşkınlığa uğratırken, şimdi artık nadide bir parça gibi kaldı hayatımızda bu erdem. Eskinin saflığı, naifliği bir erdem iken şimdinin jargonunda salaklık oldu. Aaa yaptığını göstermedin mi, çıkar da mı sağlamadın? Salaksın o zaman.
Ne kadar büyük bir acı bu, o kadar kanıyor ki içimde, kaybolmuşluğun içinde kayboluyorum. Bunlara en büyük neden olarak sosyal medyayı görüyorum ve şu yönden bakıyorum. Sosyal medya sadece bir tetikleyici. İçimizdeki görünme, onaylanma ve ait olma isteği o kadar büyük ve tüm bunlar istekten öte içimizde o kadar eksikmiş ki, görülmeye olan ihtiyacımız kendimizi göstermeye, onaylanmaya olan ihtiyacımız yaptığımızı göze sokmaya, ait olma ihtiyacımız mahalle baskısı korkusuna dönüşmüş. Düşünün ki, sizin için hiç önemli olmayan bir günü sadece arkadaşınız kutladı diye booool fotoğrafla paylaşıyorsunuz. Rol model aldığınız kişi paylaştı diye paylaşıyorsunuz.
Artık özümüzü, naifliğimizi, saflığımızı biraz hatırlayalım mı? Bizi içine çeken sosyal medya sarmalında yaşama döngüsünden çıkıp, aldığımız nefesin keyfini sadece ve sadece biraz kendimiz için sürelim mi? Ben bunu seçtim ve paylaşımlarımın konusunu sadeleştirdim. Sizin seçiminiz ne olabilir bugün için?